Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Afşin’e ziyarette bulundu.
Aralık 30, 2024Afşin Afşin KYK Gençliği, Manevi Bir Şölende Buluştu.
Ocak 8, 2025ASHAB-I KEHFTE OKUNAN EZAN VE KARŞILIĞINDA ATILAN BİR TOKAT!..
Bazan eski hatıralar insanları düşünmeye; ibret almaya zorlamaktadır. Hele, eski tarihlerde eziyete uğramış din, iman ve İslam için mağdur olmuş insanları dinlemek, vermiş oldukları bilgileri göz ardı etmek mümkün değildir.
Arzedeceğim mevzu, 1943 yılında Afşin İlçesi Ashab-ı Kehf camiinde yaşanmıştır. Bu olayın yaşandığı devir ki, ezanın Türkçe ” Tanrı Uludur, Tanrı uludur” şeklinde okunduğu dönem ki,
tam tamamına ülkemizde 18 yıl tatbik edilmiş, ezanın asli şekli yasaklanmış şayet okuyan İmam ve Müezzin kardeşimiz görülürse derhal kodeslere kapatılmış, yapmış oldukları din hizmetlerine son verilmiştir.
Mes’elenin yasalaşmasında gözetilen husus, milletin dini emirleri, “Türkçe olarak öğrensin, daha iyi anlasın ve çabucak kavrasınlar idi..” Oysa, Türkçe ibadet, Türkçe ezan konusu aziz milletimize bir yarar sağlamamış, aksine, milletin inançlarında çözülme nefret etme , boş vermişlik halleri çoğalmıştır.
Nasıl çözülme, boş vermişlik hasıl olmasın ki, camideki görevliye bin yıldan bu yana okuduğu ezanı, namazı “Türkçe oku!” diye baskı uygularsın, faydalı olmadığı anlaşılınca da
görevliyi görevinden uzaklaştır. Ne acı ki, minarenin dibinde bir polis, bir asker, bir jandarma nöbet tutar olmuştur.
İşte, arzedeceğim konu da yaşanmış, yaşlı hoca efendinin eziyet görmesiyle, tokat yemesiyle son bulmuştur. Bu konuyu, o devirde, Ashab-ı Kehf mescidinde Allah rızası için görev yapmış Muhiddin hocadan bizzat dinlemiş olduğum bir hadisedir. Ruhu şad, mekan ve makamı cennet olsun!..
” Afşin, o tarih de İlçe olmamış, Nahiye hükmünde bir yerleşim birimi idi. Ashab-ı Kehf makamı Afşin’a yedi kilometre uzaklıkta bir yerleşim birimidir. Vakit, öğle veya ikindi vaktidir. Muhiddin hoca, Mescidin damına çıkmadan önce sağa, sola bakıyor, gelen giden olmadığı için, caminin damında ezanı asli şekliyle ” Allahü Ekber” diyerek ezan okumaya başlıyor.
Muhiddin hoca, güzel sedasıyla, içten gelerek, heyecanla okumaya devam ediyor… Ezanı okuyup tamamlayarak aşağıya iniyor!.. O da ne? Mescidin yakınında bir Jeep duruyor, içerisinde Nahiye Müdürü, Jandarma kumandanı vesair insanlar!.. Nahiye müdürü, Muhiddin hocaya yaklaşarak, ” Hoca, hoca!.. Niçin kanunlara ters şekilde hareket ederek, ezanı Arapça okudun, niye Türkçe okumadın?” diyerek hocanın suratına öylesine bir tokat indiriyor ki, sanki gökteki yıldızları saydırırcasına bir hava esiyor!..
Nahiye Müdürü, hocayı tokatlamakla görevini yaptığının mutluluğu içerisinde. Diğer zevatta Müdürle hocaya bakmaktadırlar. Eee tabii ki, Nahiyeden heyet gelmiş, Muhiddin hoca, önlerine düşüyor, Ashab-ı Kehf hakkında bilgiler sunuyor. Gezmeler, görmeler, bilgi almalar sona erdikten sonra, ayrılırken, Nahiye Müdürü hoca Muhiddin’i bir köşeye alıyor. Diyor ki; ” Hocam, sana tokat attım, atmak zorundaydım.. Heyetin önünde bu durum benim görevimdi. Sana tokat attım, beni affet, hakkını helal eyle, çok çok müteessirim” diyordu..
Ne yazık ki, böylesi bir trajedi ülkenin bir çok yerinde yaşanmış, nice nice masum din adamları takibata maruz kalmıştır.. Faydalı olur zannıyla 18 yıl okutulan Türkçe ezan, okuyanlara, dinleyenlere bir fayda sağlamamıştır. Ülke genelinde nice nice Muhiddin hocalar takibata maruz kalmış, sille yemişler. kodeslerde yatmaya maruz kalmışlardır.
18 yıl sonunda, 14 Mayıs 1950 tarihi geldiğinde, merhum Menderes bu gülünç, ayıp ezanın okunma şekline son vermiş ama, böylesi hayırlı bir iş, Başbakan Menderes’i idama götürmüştür. Böylelikle, kos koca Menderes ailesi tek tek telef olmuşlar, kaderin acı cilvesine maruz kalmışlardır.
Bu konuda bir anım bulunmaktadır. Hollanda Diyanet Vakfında mutad Din görevlileri toplantısı yapılacaktı. Merhum Hamdi Mert hoca, Aydın Menderes’in din görevlilerine hitap edeceğini duyurmuştu. Kendisi heyecanlı olduğu gibi, bizlerde heyecanlanmıştık. Merhum Aydın Menderes’in toplantıya gelişi, konuşması, bizleri heyecana boğmuştu.. Makamı cennet olsun..
Netice olarak;
Ezanı Muhmmediyye, sünnet olduğu devirden bu yana ülke semalarında, minarelerde, mescidlerde gümbür gümbür okunmaktadır. İlanihaye de okunmaya devam edecektir.
Allah kimseyi, hiç bir ümmeti Muhammed ferdini ezansız. kametsiz, Tekbirsiz eylemesin!..Doğduğumuz da kulağımıza okunan ezanın, ölürken de aynen okunmasını nasip eylesin.
Çünkü, ezansız, Tekbirsiz yaşamak mümkün değildir. Hani tarihi verilerden öğreniyoruz ki, Ezanın ustası Bilal-i Habeşi, (ra), Rasululllah (sav)’iin vefatından sonra Suriye topraklarına gitmişti. Gitmişti ama, Mescid de okuduğu ezanları hatırladıkça, neredeyse helak oluyordu. Ve bir gün, Medine’ye dönüyor, ısrar üzerine ezan okuyor.. Ezanın orta yerinde heyecanlanıyor ve ” oracıkta düşüp bayılıyor”.. Makamı cennet olsun!..
Son sözler olarak şu hususu arzetmek istiyorum: Alemi İslam’ına ortak ses ve nefesi olan ezan, ilelebed okunsun, okunmasına engel olmaya çalışanları da kahrı perişan eylesin!. Ezan kahramanı Muhiddin hocalara da rahmet diliyor, makamlarının cennet olmasını istirham ediyorum.. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir