Esrar-ı Kehf kitabı için İmza günü düzenlendi.
26/06/2023
TOGG, UNESCO LİSTESİNDE Kİ ASHAB-I KEHF’TE VATANDAŞLARLA BULUŞTU.
05/09/2023

ASHAB-I KEHF (Mağara Arkadaşları)

Ashab-ı Kehf gençlerini biliyorsunuz değil mi?

Müslümanların ve insanların mutlak ibret alması gerekli bir vakıadır. Ölümden sonra dirilişin en bariz örneğidir. Dünyanın fani ve ölümün hak olduğunu, insanların da kabir mağarasında yatıp sonra belirli bir zamanda hep beraber diriltileceğini, ahretteki sonsuz nimetler için dünyayı feda edenlerin kazançlı çıkacağı ve kesinlikle pişman olmayacaklarını anlatır.

 

Ashab-ı Kehf’in küfre karşı başkaldırmaları, dini bir alt yapıya sahip olmakla birlikte aynı zamanda haksızlığa, toplum aleyhine olan yönetime, zorbalığa da bir başkaldırıştır. Onların azınlık oluşu, baskıcı ve çoğunluk olan otoriteye de bir karşı çıkış halidir. Bu sosyolojik açıdan haklının haksıza ve onun zorbalığı ile dayatmalarına karşı oluşan muazzam bir misaldir. Ashab-ı Kehf mağara arkadaşlarının bu davranışları inananlara da örnek olmuştur.

 

O mübarekler; dünya malına, servete, şehvete, çıkara, menfaate, haksız kazanca, mevkii ve makam hırsına kapılmadılar. Allah’a teslim oldular. Üç günlük dünyayı değil sonsuzluğu tercih ettiler. Kısacası dünyaya bel bağlamamışlar, imkânları varken saltanat sürmemişler ve ellerinin tersiyle dünyayı itmişlerdir. Çünkü dünyanın fani, ahretin baki olduğuna inanmışlardır. Ahretin tek kazanılacağı yerin ise dünya olduğunu, onun içinde Müslümanların yaşantısının ahret odaklı olması gerektiğini de haykırmışlardır.

 

Günümüzde herhangi bir zorlama olmadığı halde özgürce yaşayan Müslümanlar ne alemdesiniz?

Ya gençlerimiz?

 

Zevki sefa sürmeye, haksız kazanca, mevkii ve makam hırsına, ölmeyecekmiş gibi dünyaya bel bağlama, haksızlıklar, güzel kızlar, yakışıklı erkekler, son model arabalar, barlar, diskolar, aldatmalar, kızların dekolte giymesi, içkili alemler de edepsizliğe, ahlaksızlığa, hayasızlığa ve günaha devam mı edeceksiniz?

 

Yaradan’ın emrine uymamaya hala direnecek misiniz?

 

Allah’ın emirlerini görmemezliğe devam mı edeceksiniz?

 

Hala Ashabı Kehf gençlerini örnek almayacak mısınız?

 

Her dönemde; zalim zalimliğini, kafir kafirliğini ve şeytan şeytanlığını yapar. İşte Haçlı ve yandaşlarının 20 ve 21. yüzyılda Müslümanlara yaptıkları…

 

  • İsrail’in Filistinli Müslüman kardeşlerimize yaptığı katliamlar…

İsrail askerlerinin Müslüman Filistinlilerin evlerini basarak çocukları, kadınları ve yaşlıları katletmeleri…

Filistinli kardeşlerimizin kimisinin çocuğu, kimisinin annesi, kimisinin kardeşi, kimisinin tanıdığı ya da akrabasının vücutları parçalanmış ve etrafa dağılmış! Ne içler acısı bir durum değil mi?

 

İsrail ordusu, Filistinlilerin tarlada ekili mahsullerini yakıyor, bomba atarak ürün yetişmesini engelliyor, hatta hastaneleri ve ilaç fabrikalarını da bombalıyorlar. Bu ne barbarlık, bu ne vahşet!

 

  • 19, 20, ve 21. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri ve Batı (İngiltere, Almanya, İtalya, Portekiz, Danimarka, Fransa, Hollanda, Belçika ve diğerleri) birçok Müslüman ülkeyi işgal etti. Afrika’yı da sömürgesi altına aldı.

 

  • ABD ve batılı ortakları Irak’ta kimyasal ve biyolojik kitle imha silahları var diye mübarek Kadir gecesinde uçaklarla bombalamaya başladılar. Milyonlarca Müslüman’ı katlettikten sonra iddia edilen kitle imha silahların olmadığını o dönemin İngiltere başbakanı itiraf ediyor. “Bir bahane bulup, Irak’ı zaten işgal edecektik!” diyor.

 

  • Yine İngiltere kraliyet ailesinin bir üyesi Afganistan’da 25 sivil Müslümanı öldürdüğünü ve bundan da utanç duymadığını belirtiyor. İngiliz askerlerinin de Müslümanlara gelişigüzel ateş açtığını söylüyor.

 

  • Yeni Zelanda da 56 Müslümanı camiinin içerisinde otomatik silah ile katletti.

 

  • Batı ülkelerinde Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’i sokak ortalarında yakmalar, yırtmalar ile camilerimizi yıkmalar ve Müslümanlara karşı şiddet uygulamaları… İslamofobi artışı…

 

  • ABD’nin Guantanamo’da işkence kampı… Burası cebren ve hile ile işgal ettikleri İslam beldelerinde esir aldıkları Müslümanları topladıkları ve akla hayale gelmeyen işkencelerin yapıldığı çığlıkların ayyuka çıktığı hapishane… Ayrıca Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’in ayaklar altına alındığı yer…

 

  • Dünyada yok edici silahları yapanlar hep kâfirler olmuştur. Müslüman ülkeleri işgal ederek silahlarını Müslüman çocukların üzerinde denediler. Afrika’da iç savaş çıkararak onlara silahlarını satıyorlar. Dünya silah ticaretinin ilk sıralarında ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail ve diğer kâfir ülkeleri bulunuyor.

 

  • Yalan, iftira, zulüm ve barbarlık bunların işi… Açık ve net her şey ortada… Irak, Suriye, Libya ve Afganistan’ı daha birçok Müslüman ülkeyi bahanelerle işgal ettiler. Katliamlar yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar.

 

  • Sırplar, Bosnalılara Avrupa’nın tam ortasında “Srebrenitsa Soykırımı” yaptılar. Sonradan on binlerce toplu mezar çıktı. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa’yı güvenli bölge ilan etti ve Hollandalı askerlerin korumasına bıraktı. Sırplar buna rağmen on binlerce Müslüman’ı Hollanda askerlerinin gözleri önünde katletti.

 

  • Myanmar (Burma) Hükümeti tarafından Arakan Müslümanlarına yapılan etnik temizlik sonucu bir milyondan fazla Arakanlıyı başka ülkelere gitmeye mecbur bıraktı. Budistlerin Müslümanlara yaptığı işkence ve katliamlar…

 

  • Çin’in Doğu Türkistan da Müslüman-Türklere yaptığı işkenceler, zulümler, ahlâk ve insanlık dışı uygulamaları yüreklerimizi dağlıyor.

 

  • Bulgaristan’da, Müslüman-Türklere zulüm yaptı. Dörtyüzbin soydaşımızı kendi topraklarından ülkemize zorla göç ettirdi.

 

  • Rusya’nın Müslüman Kafkasyalı (Çerkes) kardeşlerimize yaptığı soykırım ve sürgün… Milyonlarca Çerkes Rusya’dan gemilere bindirilip, Osmanlı topraklarına gönderildi. Bir buçuk milyon Çerkes’ten ancak yarısı Osmanlı topraklarına ulaşabildi.

 

  • Batının desteklediği Yunanistan düzensiz ve mülteci göçmenlerin denizde botlarını batırmakta, ölüme terk etmekte ve kurşunların hedefi yapmaktadır. Çok sayıda masum çocuk ve kadını katletmektedir. Ayrıca çok sayıda mülteci bizim Türk Sahil Güvenlik ekiplerince denizde boğulmaktan kurtarılmaktadır. (Oysa aynı Batı ve Yunanistan Rusya-Ukrayna Savaşında ne kadar Ukraynalı göçmen varsa “hepsini alırız” dediler. Çünkü onlar dindaşlarıydı.) Batının Yunanistan’a verdiği bu yetki sonucunda denizde boğulan bu göçmenler kim biliyor musunuz? Haçlıların İslam ülkelerini işgal sonunda ülkelerini terk etmek zorunda kalan Müslümanlar…

 

  • Toprakları işgal edilmiş Müslümanlar ve Afrikalılar çocuklarının hayatlarını kurtarmak için başka ülkelere göç etmekteler. Batı hem İslam ülkelerini hem de Afrika’yı sömürmüş, yer altı ve yer üstü zenginliklerini o toprağın insanlarını katlederek elde etmiştir. Ayrıca kendi çocukları rahat yaşasın diye de masum Müslüman çocukları ve kadınlarını da öldürmüş, açlığa ve sefalete sürükleyerek mülteci durumuna düşürmüştür. Kan gölüne çevirdiler buraları… Aynı zamanda bu ülkelerin teknoloji alanda gelişmesinin de önüne engel olmuşturlar.

 

  • Bir de darbelerle ya da başka hileli yollarla kendi istediği yöneticileri İslam ülkelerinin başlarına getiriyorlar. Onlarda kendi halkına zulmediyor. Örneğin Mısır da seçilmiş hükümeti yıkıp yerine asker olan birini darbe ile getirdiler. Bu diktatör Mısır’da Müslümanları asmakta ve çeşitli işkenceler etmekte… Suriye’de durum daha da vahimdir. Birçok İslam ülkesinde batının desteklediği diktatörler halkına çeşitli şekilde zulmetmeye devam etmektedir.

 

  • Kurtuluş Savaş’ında ülkemizi işgal etti yedi düvel. Yine batı, yine katliam…

 

  • Bir de İslam ülkelerinde silahlı terör örgütü kurdular Haçlılar. İslami terör dediler adına ama hiç Haçlılara saldırmadı her nedense…

 

İslam’ı terör ile yan yana getirmeye çalıştılar. ABD ve Batı’nın işgalinden sonra terk ettiği ülkelerde iç karışıklıklar çıkartmak için plânlar yaptılar, Müslümanları birbirlerine düşürmek için sinsi oyunlar tezgâhladılar, birbirine düşman olan gruplar ihdas ettiler… Ne vahim bir durum!

 

  • ABD ve Batı; PKK, YPG, DHKP-C, DEAŞ, Fetö vb. terör örgütlerini kurup, onları istedikleri gibi kullanıyor, gözetiyor ve kolluyor. ABD’nin YPG’ye elli bin tır silah yardımında bulunması tesadüf mü? Bu terör örgütleri güvenlik görevlilerimizi şehit ettiler. Çocuk, kadın ve yaşlı demeden masum sivil insanlarımızı katlettiler.

 

Bu saydığım terör örgütlerinin amaçları güney sınırlarımızda ikinci İsrail’i kurmak, ülkemizin sınırlarını değiştirmek ve ülkemizi ekonomik olarak güçsüzleştirmek… Her ne kadar zihniyetleri farklı gibi görünse de amaçları da sahipleri de aynı…

 

  • Batı her alanda İslam’a karşı savaşını sürdürüyor. İçimize yerleştirdiği dizi ve sinema oyuncularının yaptıkları filmlerin gelenek, görenekler ve dinimizin emirlerine aykırı olup, kültürümüzü yozlaştırmaya çalışmaktalar. Bunun adı da kültür emperyalizmidir. Onun içindir ki bunların dizi ve filmlerini izlemeyin ve siyasi partilerine oy vermeyin.

 

  • Ayrıca siyasetçi, gazeteci, iş adamı, odalar, bürokrat, sporcu ve akademisyen gibi içimizde ABD ve Batı’nın kuklası olanlarda az değil. İşte bunların ülkemizde yaptığı 28 Şubat post-modern darbesini de yaşadık. 28 Şubat’ı yapanlar ne yazık ki; Kur’an-ı Kerim’i yasaklayan, başörtüsü, ezan ve İslami değerlere karşı olan bir zihniyetti. Gazeteciler, barolar, iş adamları, sanatçı geçinenler, bürokratlar ve niceleri…  Üniversitede okuyan başörtülü kızlarımız için “başınızı açın, yoksa üniversiteden atarız” diye ikna odaları kurdular. Bu ikna odası mimarı Nur Serter daha sonra CHP milletvekilliği yaptı. O dönemim çoğu bürokratı CHP’liydi. Namaz kılan subay, astsubayların, bürokratların, öğretmenlerin ve memurların işlerine son verdiler. Askeriyenin içinden ve dışından “Batı Çalışma Grubu” diye Müslüman avına çıkan bir ekip kurdular. Müslümanlara suç isnat edip, hapse attılar. İşkence ettiler. Bunları yapanlar sol görüşlülerdi. Kısacası Müslümanların üzerinden silindir gibi geçti bu darbe. İçimizden onlarla hareket eden yöneticileri de gördük maalesef…

 

İşte, Ashab-ı Kehf olayında zalim Dakyanus’un inananlara yaptığı zulüm her dönemde benzer şekillerde karşımıza çıkmaktadır.

 

İnananlar insanlara asla zulmetmedikleri gibi her kim olursa olsun zulmü yapanın da karşısına dikilmiştir. Yani seyirci kalmamışlardır. Onun içindir ki ne İslam’ın ne de ecdadımızın tarihinde asla zulüm ve katliam yoktur.

 

***

 

Mağara arkadaşlarının olayı ise kısaca şöyledir.

 

Hz. Meryem’in oğlu Hz. İsa’dan sonra ilâhi din Roma’da yayılmaya başladı. Düzmece tanrılara ve tanrıçalara tapan Romalılar putperestliğin ortadan kalkmasından korkuyorlardı.  Bundan dolayı tek Allah’a iman etmeyi yasaklamak için halka her türlü zulmü yapmaya başladılar.

 

Dönemin Kralı Dakyanus çok zalim ve barbar birisidir. Dakyanus kendi emirlerine uymayanları bile çeşitli bahanelerle ve iftiralarla yapmadığı işkence ve eziyet kalmıyordu. Astığı astık kestiği kestikti. Halk aç olmasına rağmen kendisi bu saraylarında her gün çeşitli eğlenceler düzenlerdi. Saraylarında işkence odaları vardı. Hem eğlenceden hem de insanlara işkence ettirmekten zevk alırdı. Acımasız, gaddar birisiydi. Gururlu, kibirli, çok bilmişlik taslardı. Hatta makamının, gücünün verdiği bu üstünlük hobisi onu putperestlikten, yani başka putlara tapmaktan yavaş yavaş engellemiş, daha ileri giderek tanrılık-ilahlık iddiasında bulunmuştur.

 

İseviliğe inanan insanları hapse attırıyor, hapiste akla hayale gelmeyen işkenceler ettiriyordu. Çarmıha gerdirdiklerini de birkaç gün meydan da bıraktırıyordu. Bunun sebebi de halkın tek tanrılı dine inanmasını engellemeye ve gözdağı vermeye yönelikti. Arenalarda aslanlara yem ettiklerini büyük bir zevkle izliyordu. Sonra arenadaki halka “Bana karşı gelenin, İseviliğe inananların sonu budur.” diyerek halka gözdağı veriyordu.

 

Allah dostları bu gençler Yemliha, Mislina, Mekselina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş Kral Dakyanus’un sağ ve sol tarafında bulunan yardımcılarının çocuklarıdır. Kefeştatayuş ise onlara sonradan katılan çoban ve köpekleri Kıtmir’di.

 

Hz. İsa’nın havarileri Filistin’den dünyanın dört bir yanına İsevi dinini telkin etmek, tanıtmak Nasara dinini tebliğ etmek için dağıldıklarında bu havarilerden biri Güney Toros Dağları’nı aşarak Antakya üzerinden Rum’un elinde olan Efsus şehrine geliyor. Bu havari Yuhanna idi. Bazı kaynaklarda bu havarinin ismi Yuhannes olarak da geçmektedir.

 

Yuhanna, dört bir yanı kale duvarlarıyla çevrili Efsus şehrinin kuzey kapısından içeri girmek istedi. Sur kapısında putperest kralın askerleri şehre girenleri kontrol ediyordu. Yuhanna’nın şehre niçin geldiğini sordular. İş aramak ve çalışmak için olduğunu söyledi. Askerler putlara secde etmeden Efsus’a girmenin mümkün olmadığını belirttiler. Yuhanna, putlara tapmadığı için şehre giremedi. Şehrin kapısından geriye dönerek Efsus şehrinin kuzey batısındaki dağın eteğinde kaynak suyunun üzerinde kurulmuş hamama gitti. Hamam sahibine burada çalışmak istediğini söyledi. Hamam sahibinin de çalışana ihtiyacı olduğundan Yuhanna’yı işe aldı.

 

Yemliha, Mislina ve Mekselina sık sık hamama gidiyorlardı. Yuhanna saraydan oldukları için ilk önce onlarla konuşmadı ama aralarındaki konuşmalara da kulak misafiri oluyordu ara sıra. Onların bu konuşmalarından iyi birer insan olduklarına kanaat getiriyor ama tedbiri de elden bırakmıyordu.

 

Sonunda Yuhanna gençlere hak dini anlatmaya başladı.

 

Gençler, Yuhanna’nın tek tanrı inancı ile ilgili anlattıklarından etkilendiler. Yuhanna’yı dinlemekten büyük zevk alıyorlardı. Hamama daha sık gitmeye başladılar. Derken başta Debernuş, Şazenuş ve Mernuş olmak üzere diğer arkadaşlarını da götürdüler. Onlarda Yuhanna’nın anlattıklarını pür dikkât dinlediler. Tek tanrılı dine inandılar fakat gizli tutmaktan başka çareleri yoktu.

 

Yuhanna gençlere vaaz vermeye devam ediyor, her defasında değişik konular anlatıyordu. Her geçen gün birbirlerine karşı muhabbetleri artıyor, imanları güçleniyordu.

 

Yemliha maliyeden sorumluydu. Kral Dakyanus’un komutanı Yemliha’dan gayri resmi istekte bulunuyordu. Komutan bu isteklerini geri çeviren Yemliha’nın açığını arıyor, adamlarına takip ettiriyordu. Komutanın adamı Yemliha’nın bir mağarada ettiği dua ile hak dini seçtiğini öğreniyor ve vakit kaybetmeden komutana haber ediyor. Komutanda hemen Kral Dakyanus’a yetiştiriyor. Kral Dakyanus Yemliha’yı yanına çağırtıyor. Yemliha tek tanrılı dine girdiğini Kral Dakyanus’un yüzüne haykırıyor. Kral Dakyanus Yemliha’yı hapse attırıyor.

 

Kral Dakyanus sefere çıkarken Yemliha’ya: “Tek tanrılı dine inanmaktan vazgeç seferden dönene kadar yoksa çarmıha gerdiririm.” diyor.

 

Kral Dakyanus seferden gelmeden önce diğer arkadaşları bir yolunu bulup, Yemliha’yı hapisten ve saraydan kaçırıyor.

 

Dağın tepesinden vadiye doğru inmeye başladılar. Az ileride bir kulübe gördüler.

 

Kulübeye doğru ilerlediler. Etrafı çitlerle çevrili ağılın içinde yüzlerce koyun vardı. Dışarıda bir köpek kesik kesik havlıyordu. Köpeğin havlamasına kulübenin içinden bir adam çıktı.

 

Çobandan ekmek istediler. Çoban içeride sofranın kurulu olduğunu söyledi. Kulübeye girdiler. Çobanla yemek yerken sohbetleri esnasında çobanda: “Bende hak dine inanıyorum. Sizinle gelebilir miyim,” diyor. Onlarda kabul ediyorlar.

 

Çobanın adı Kefeştatayuş’tur. Ellerini açtı. “Allah’ım, Dakyanus’un askerleri buraya kadar gelecekler. Koyunlarıma sahip olmasınlar. Onları taş et ama onlara teslim etme.” diye dua etti.  Koyunların hepsi taş olduktan sonra yola koyuldular.

 

Çobanın köpeği de arkalarındaydı, havladığı zaman yerlerini askerlere belli eder diye gelmesini istemediler. Çoban’ın köpeğinin adı Kıtmir’di. Yanlarından kovdular ama gitmedi. En sonunda Kıtmir Allah tarafından dile geldi: “Kıtmir “Ben de sizin gibi Allah’a inanıyorum. Beni de yanınızda götürün. Geceleri nöbet tutarım, korurum sizi.” dedi. Ve hep birlikte yola çıktılar.

 

Bir mağaraya sığındılar.

 

Dakyanus’un askerleri de mağaraya vardılar.

 

Dakyanus’un askerleri mağaraya girmek istediler ama bir şeyler onları engelliyordu. Korktular. Geri çekilmek zorunda kaldılar.

 

Kral Dakyanus’a haber ettiler. Kral Dakyanus geldi. İçeriye askerleri yine giremedi.

 

Dakyanus ne kadar uğraşırsa uğraşsın, elinden bir şey gelmiyordu. Mağaranın içine giremiyorlardı. Dakyanus’un bir mağaraya girmekten aciz olduğunu bütün dehşetiyle gören yakınlarından biri, askerlerin karşısında da rezil olacağını anladığında, “Ulu kralım, bizim gayemiz onları yakalayıp öldürmek değil mi?” diye sordu. O da “Evet,” dedi.

 

-Öyleyse biz de mağaranın önüne duvar örelim ve etrafını da kayalarla çevirelim. Bu asileri içeriye hapsedelim. Açlık ve havasızlıktan ölsünler. Onlar için bundan daha büyük ceza olur mu?” dedi.

 

Bu fikri Dakyanus beğendi. Adamlarına dönerek: “Mağaranın kapısını kalın bir duvar ile örün. Duvarın önüne de büyük kayalar yerleştirin. Açlıktan ve havasızlıktan içeride gebersinler. Sığındıkları mağara onların mezarları olsun. Benim zulmümden kimsenin kaçamayacağını dünya âlem bilsin.” dedi.

 

Dakyanus’un adamları mağaranın önüne kalın bir duvar ördüler. Sonra da büyük kayaları duvarın önüne bıraktılar.

 

Aradan zaman geçti.

 

Uyandılar.

 

Şaşkındılar.

 

Mağaranın önü açıktı.

 

Yorgundular.

 

Günün belirli saati uyuduklarını sandılar. Sonunda Yemliha’yı şehre ekmek almaya gönderdiler.

 

Yemliha etrafın değiştiğine şahitlik ediyordu. Şehre vardığında şaşkınlığı daha da arttı.

 

-Aman Allah’ım! Burası şehrin girişi mi? Yoo, başka bir yer! Neler olmuş buralara böyle? Askerler beni görürse kesin yakalarlar, çok dikkatli olmalıyım. Şehrin girişinde putlarda yok. Nasıl olur? Hayret! Bu insanların elbisesi ne tuhaf! Etrafta hiç tanıdık kimse yok. Yabancı bir yöreye mi geldim acaba?

 

Yemliha, gördüklerine inanamıyordu. Bir yandan da Dakyanus’un askerlerinin nefesini ensesinde hissediyordu. Bundan dolayı tedirgin geziyordu şehirde…

 

-Olacak iş değil. İnsanlar tek tanrılı dine inanıyorlar.  Bu nasıl bir iş? Hayal mi görüyorum ne? Aklımı mı kaybediyorum yoksa? Bütün bu olup bitenler nedir Allah’ım?

 

Yemliha bütün bu olup bitene akıl erdiremiyordu. Ekmek alıp bir an önce arkadaşlarının yanına gitmek istiyordu. Bir fırın buldu ve içeri girdi. Ekmek aldı. Fırıncıya sikkeyi uzattı. Fırıncı, Yemliha’nın verdiği sikkeyi görünce şaşırdı.

 

-Bu sikkelerden sen de çok mu?

 

-Ne demek istediğinizi anlamadım?

 

-Bak yabancı, hangi şehirden olduğunu bilmiyorum. Beni aldatmaya kalkma!

 

-Aldatmak mı? Niçin aldatacağım ki sizi?

 

-Bu sikkeyi nereden buldun?

 

-Bu benim param. Neden söz ettiğinizi anlamıyorum.

 

Yemliha fırından dışarı çıktı, fırıncı da koşarak peşinden…

 

-Bak yabancı, bulduğun hazineyi paylaşalım. Yoksa askerlere teslim ederim seni.

 

-Siz aklınızı mı kaçırdınız?

 

Fırıncı Yemliha’nın hazine bulduğunu kalabalığın içinde haykırdı. Herkes onlara bakıyordu. Kalabalık çoğaldı. Askerler geldi.

 

Askerler, Yemliha’yı Kral Teodus’un huzuruna götürdü.

 

Konuşmalardan sonra Kral Teodus Yemliha’nın anlattıklarına inandı. Çünkü mübareklerin hikayesini daha önce duymuştu.

 

Hep birlikte mağaraya doğru yola koyuldular. Mağaraya vardıklarında Yemliha; “Durumu arkadaşlarıma anlatmalıyım.” dedi. Kral Teodus, “Tamam.” dedi.

 

Yemliha mağaraya girdi. Arkadaşlarına durumu anlattı.

 

Hepsi Allah’a secde ettiler. “Allah’ım bizi huzuruna al.”  diye dua ettiler, Yüce Rabbim de onların duasını kabul etti.

 

Allah’ım yolunda ayırma, kulluk görevimizi hakkıyla yerine getirmek nasip eyle…

*

MEHMET GÖREN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir